HOŞGELDİNİZ


Fotoğrafları büyütmek için üzerine tıklayınız


HAYAT YAŞANTI ARAMAK DEĞİL, KENDİNİ ARAMAKTIR. (C.PAVESE)


5 Ocak 2009 Pazartesi

GURUR (Bu yazı aşağıdaki kendime ait yazıda bahsi geçen kişiye aittir.)

Geçenlerde işten ayrılmama neden olacak basit bir olay yaşadım. Aslında şu an basit diye adlandırdığım olay o an hayatta başıma gelen en kötü şeymiş gibiydi. Basit bir müdür odası organizasyonu yapmış (işimle hiç alakası olmadığı halde) bu yeniliği de habersizce Müdür Bey’in beğenisine sunmuştum. Değişim her zaman kapılar sonuna kadar aralanınca kabul görmüyor. Cümlemden de anlamış olacaksınız ki beklenmedik bir tepki ile karşılaştım.
Odayı iki saat sonra derhal eski haline getir dedi Müdür Bey.
Devamında ise; burası benim odam ve burada benden izinsiz toplu iğnenin bile yeri değiştirilemezle noktalandı cümle.
Bu muydu? Yani onca yorulma, sürpriz niteliği taşıyan karşılama bu muydu? Uzatma işte kızım buydu…
Yok! Artık işçisi, sekreteri, çaycısı, müdürü, patronu benim yaptığımı biliyordu odanın dizaynını, müdürün itirazı ile tekrar eski haline getirilmiş bir odayı da bünyem taşıyamazdı. Taşıyamadı da zaten. Bastı istifa mektubunu çok sevdiği işinden ayrılmaya kalktı. Yollarda ökçeli botlarla tık tık uzaklara kadar yürüdü. Ağladı, pişman oldu gözlerim. Ama artık o kapı çekilmişti bir kere düşüncesizce. Artık kapıyı hızlıca kapatmıştım aralık bile bırakmadan…
İçim sadece şu sözleri tekrarlıyordu;
- Ağlama pişman değilsin gururun için yaptın.
- Ama ben işimi çok seviyorum.
- Evet, sevebilirsin ama artık senin bir işin yok.
- Hayır, özür dileyip işime geri dönmeliyim.
- Hayır, dönemezsin aptal, gururun ne olacak!

Gurur!
Neydi bu gurur? Var mıydı tasavvufta bu gurur? Tasavvufta yeri nerdeydi? Yok muydu tasavvufun en önemli detaylarında nefisteki gurur? Dar kapılardan, alçak yüksekliklerden boynumuzu eğerek geçmemeli miydik? Ya Peygamber efendimizin yüzüne kafirler işkembe fırlatırlarken Peygamber döndü mü yolundan? Onun gururu hepimizden üstünken neden mücadele verdi?
Evet, benim olayım bu kadar büyük değil ama zaten kızdığım noktada bu kadar küçük detaylara takılmam. Çocuk hissettim o an kendimi. Profesyonel davranmamıştım. En büyük problemim buydu. Oysa fakültedeyken bunları öğretmemişlerdi bize. Hala içimde soru işaretleri vardı. Bu soru işaretleri varken bir yandan da hayatın gerçekleri vardı karşımda. Bütün taksitlerim, evimin kirası, yediğim ekmeğin parasına kadar her şey işyerimden kazanmış olduğum maaşıma bağlıydı. Küresel krizin baş gösterdiği dünyada iş beğenmemek ya da gurur yapmak tamamı ile bencillik ve haksızlıktan başka bir şey değildi.
İç hesaplaşmalarım bitti. Artık sıra asıl sorun olan çarptığım kapıyı tekrar nasıl aralayacağımdı.
İşte yanıtı bulmakta zor olmadı. Elimi telefona götürdüm ve Müdür Bey’in telini çevirip ‘’özür diledim.’’
Sanırım gururum denen şey törpülenmişti ilk kez ve tasavvuf kapısından geçerken başımı eğmiştim.
Evet, geldik bu yaşananlardan çıkarılacak derse;
- Sakın bir daha düşünmeden kalkma.
- Öfkeyle kalkma, zararla oturma.
- Sorun yaşadığın kişiyle ‘’sorunu’’konuşmadan ortamı terk etme.
- Gurur dediğin şey tabağa konup yenmiyor.
- Küçük sorunları büyütüp çığ yapma.
- Bir daha özür dileyeceğin ya da tükürdüğünü yalayacağın işi yapma.
Sonuç:
Bu dünyada bir paraya yiğitlik olmaz, iki soğuğa yiğitlik olmaz. (Özlü söz; Babam)

Hiç yorum yok: