
Ekonomik ya da başka sosyal nedenlerden dolayı yıllarca yaşadığın ortamdan ayrılıp, başka diyarlara götürürsün kendini. Gurbet denir, gittiğin yere. Oralarda kime ve neye karşı verdiğini tam olarak bilmediğin bir yaşam mücadelesinde kendini bulursun. Bu mücadeleden bazen yenik, bazen de gazi olarak ayrılırsın.
Sonra birden memleketinin toprakları, dağı taşı ve çocukluğunun en güzel ve derin duygularını paylaştığın arkadaşların aklına gelir. Buram buram hasret duyguları depreşir içinde. Dayanamaz 3-5 kişiye telefon açıp, yaptığın bol hasret içeren konuşmanın ardından “haydi beraber gidelim memlekete” dersin, birde tatil zamanına denk getirdin mi tamamdır her şey. Yurdun her yerinden, duygu seliyle akar gelirsin memleketine.
Oysa aradan yıllar geçmiş, zaman hep ileri gitmiştir. Küçülen, gençleşen, saçı başı siyahlaşan yoktur. Yıllar önce bıraktığın gibi değildir artık hiçbir şey. Zamanın doymak ve durmak bilmeyen çarkları, kara delik gibi yutar ve bir daha tanınmayacak şekilde un ufak eder bırakır her şeyi.
Etrafına bakındığında; bazı insanların eksilmiş olduğunu fark edersin, ya da sohbet açıldığında rahmetli…. diye başlayan bir hikaye duyduğunda anlarsın eksildiğini.
Buluşmanın coşkusu, kaybettiklerinin hüznü kaplar her yeri. Bu bazen türkülerde hayat bulur bazen de ağıtlarda. Bazen gülücüklerde bazen de ağlayan gözlerde.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder