HOŞGELDİNİZ


Fotoğrafları büyütmek için üzerine tıklayınız


HAYAT YAŞANTI ARAMAK DEĞİL, KENDİNİ ARAMAKTIR. (C.PAVESE)


26 Temmuz 2009 Pazar

YÜRÜYEN TARİH

Yürüyen tarih fotoğrafınız, köyde yaşayan genç kızlarımızı ve kadınlarımızı hatırlattı bana. Bir akrabamın yeni bastırdığı şiir kitabından O Benim Kadınım isimli şiirini gönderiyorum.

O benim kadınım.
On beşinde nişan,
senesine düğün,
gecesine gerdek,
sabahına ırgat,
taze kınaya yapışan, taze kan.

Geceleri yosma olmalı kadınım,
gündüzleri avrat.
gündüzleri emekçi,
çapayla kardaş,
toprakla kardaş,
çileyle kardaş,
kadınım çehresinde tarlaların donuk bronzluğu...

Gecesine gerdek, sabahına döl karnında.
Senesinde kutsal acıyı tadar kadınım.
Bir Ayşe daha sunulur kokuşmuş değerlere,
ve
çilesine merhaba der çocuğunun çocuğu.

Kara yazgı damlar avuç ayası alnından,
ezik bir ninni dinler kerpiç duvarlar.
Zülüfler kesilesi nini,
sürmeler çekilesi nini
altınlar takılası nini
beylere satılası nini.
Ağıttır Ayşe beylere satılası.

Siz, sizler anlata durun kadınımı,
savuna durun,
ulaşmaz türkünüz ona.
O yaban gülüdür,
o vahşi kısrak,
o emeğin kıvrak teridir.

Damlası sığmaz satırlarınıza,
O kadındır gerçeküstü.

O benim kadınım.

Yazan: Dilek Ülvan Yılmaz
*************************************************************************
En temiz, en dokunulmamış, en saf değerler, en doğal duygular, içten gelen selamlar hepsi o kadınlarımızda... O kadınlarımızın ruhunda.
Köylü olmak ayrıcalık, köylü bir kadın daha büyük bir ayrıcalık.
Nasır tutmuş eller halinden memnun. Köylü kadını "Kadın hakları" deyip sokaklara düşmüyor, apartman dairelerine sıkışıp yaşamıyor, özgürlüklerini topraklarında sonuna kadar yaşıyor.
Bizimde özlemimiz değil mi doğal yaşama dönmek. Sahiplenmek, çocuk sahibi olmak ve yaşamın gülüşlerini sonuna kadar yaşamak.
Köylü Kadını aciz değildir. Aksine dirayetli. Gelenek ve göreneklerine bağlı. Geçmişinden ne gördüyse uygulamayı canla başla seven. Kocasının kadını, çocuklarının anası.
Yazan: Yağmur

7 Temmuz 2009 Salı

4 MEVSİM


İstikametimiz Sertavul’a doğruydu. Yağmur durmuyor, yeryüzünü temizlemeye son hızla devam ediyordu.

Üzerimde yaz mevsimine uygun kıyafetler vardı, bu yüzden yağmurdan dolayı üşüdüm. Sertavul’a vardığımızda kocaman bir ooh çektik. Kazasız belasız varmıştık.Sertavul’dan sonrasına dolmuşla devam edecektim.

Başlangıçta klasik dolmuş yolculuğu idi. Yolculardan ikisi sürekli çekirdek çıtlatıyor, biri yer vermek için yanına oturuyor, çocuklar anne kucağında olduğu için anneye tafra yapıyor…

Yolculuğum sıkıcılığın zirvesindeydi artık. Bunu hissettiğim an, dolmuşun buğulu penceresinden işaret parmağımla kendime pencere açtım. Bir de ne göreyim gökkuşağı bana gülümsüyordu. O kadar mutlu oldum ki içim içime sığmadı. Çünkü gökkuşağını seviyordum ve onu ansızın karşımda görmek çok güzel oldu. Ve içimden yuppii dedim. Gökkuşağı kara bulutların altında, rengârenk duruyordu.
Sanki bana mesaj veriyordu. “Sende hayatın renklerini bu kadar aynı oranda bir arada kullanırsan sende benim kadar güzel görünür ve fark edildiğin her yere mutluluk götürürsün” diyordu. Yolculuğum kötü başlamıştı ama sonu süperdi. Uzun zamandır beni bu kadar çok mutlu eden bir şey olmamıştı.
Hayatımızda maalesef elimizde olmadan o kadar çok sıkıcı, üzücü şeyler yaşıyoruz ki, bunlardan kurtulabilmek için, arada hayatın farklı pencerelerinden bakabilmeliyiz.
Yazan: Karamel

ARIM BALIM PETEĞİM


6 Temmuz 2009 Pazartesi

DAĞLARIN YENİ EFENDİLERİ

5-10 bin yıl kadar önce evcilleştirdik onları. Atları evcilleştirirken, kendi aralarında oluşabilecek ilişkileri engelledik, yaşamlarını kendi yaşamımıza uydurmaya, kurallarımıza göre ilişki oluşturmaya başladık.

Bir hayvanın evcilleştirilmesi kavramı esaretlikten başka ne ifade ediyordu ki?
Onların özgürlüklerini zor ya da hileli yollar kullanarak ellerinden aldık. Her şeyleriyle bize ait olmaları için onları zorladık. İnsanın ritmine göre yemek yiyecekler, insanın ritmine göre uyuyacaklar, insanın müsaadesi olduğu zaman karşı cinsle münasebete geçeceklerdi. Canlarının istediği yere gidemeyecek, boynuna asılı ipin uzunluğu kadar uzaklaşabileceklerdi. Yaşamda kalıp kalmamaları, aile yaşamı kurup kurmamaları onların sorumluluğundan çıkmıştı artık. Sırtına binecek olanı, kimin yük koyacağını belirleyende kendileri değil, bizlerdik.
Onlar doğal yaşama bırakıldıklarında, doğada yaşam yabancıydı onlara. Tekrar gelirler, gelmezlerse de kaderlerini yaşarlardı.

Hayat yine galip gelmişti ve yaşam filizlerini bırakmıştı toprağın üzerine. Zorlu yaşam koşulları olmasa daha kolay olacaktı her şey ama zaten zorluklarda büyümek onların genetiklerinde vardı. Onları evcilleştirmiş olmamız genetiklerini değiştirememişti. Binlerce yıl öncesinde olduğu gibi besinlerini ve barınaklarını yine kendileri buluyorlar, düşmanlarına karşı yine kendi kendileri savunuyorlardı.

Onlar özgürlüklerini geç kazanmış tutsaklardı.

Onlar dağların yeni efendileri olmuştu.

Doğal Kalın.
**************************************************
Özgürlüğü elinden alınan tek yılki atları değil ki. Ya bizler insana en yakışır duygularımızı tutsak ettik, hapsettik.
Kendimizce bahaneler de bulduk. Yabancıyız artık o en anlamlı, en derinden, en hisli duygulara.
Duygularımızı tutsak etmekle, ettirmekle kim galip geliyor bilemem ama biz kaybediyoruz.
Yazan: Karamel

ÖZGÜR KANATLAR

Özgür kanatların yerinde olmayı isterdim.
Herşeyi, herkesi arkada bırakarak, uçsuz bucaksız masmavi gökyüzünde, kanatlarımı kocaman açarak doyasıya süzülmek ve uçmak isterdim.

Yazan: Adsız

YILKI ATLARI

En yakın arkadaşımız ve can yoldaşı saydığımız atlar, 30–40 yıl önce başlayan makineleşme süreciyle, artık işimize yaramaz oldular. Satın almayı isteyen kalmadı, öldürmeyede kıyamadığımızdan, kendi kaderine terk etmek zorunda kaldık onları. Dağa gönderdik hepsini. Dağda kış, çetin geçiyordu. Soğuktu ve her şey kar altında kaldığı için yiyecek bulmak ta zordu. Haydi, bunları buldun diyelim ya aç kurtlar, ayılar ne olacaktı. Ne olacaksa olacaktı, bunlar artık bizi ilgilendirmiyordu. Ayırdık bir kere yollarımızı onlarla.

Yaşamaya müstahaksa, sağ kalır, geri döner yine can yoldaşımız olurdu.

Eski dostluğun hatırına geri dönenleri yine can yoldaşı yaptık. Öyle bir yoldaşlıktı ki bizimki takiii kış ayına kadar sürdü. Geçim şartlarının zorlaşması nedeniyle sana bakacak durumumuz yok deyip tekrar ayırdık yollarımızı.
Yüksek dağlardaki; soğuğa, açlığa, susuzluğa, kurtlara ve avcılara bıraktık kaderlerini.
Doğal Kalın