Kapuzbaşı şelalesini çok uzun zamandır Mustafa beyden duyuyorduk. Eşi Berrin hanımında burası için övgü dolu sözleri de olunca mutlaka görülmesi gereken bir yer olarak kafamızın bir yerinde kalmıştı. Buranın birçok kere fotoğrafını görmüş ve anlatılanları okumuştum. Güzel bir yer olduğu belliydi ama gidip kendimiz görmeliydik.
Buluşma yerimiz Şekerpınarı’ydı. Kahvaltıyı burada yaptık. Sonra 200 km kadar daha yol gidecektik. Eşim gideceğimiz yerin Şeker pınarı olduğunu zannettiğinden yolun kısa sürmüş olması onu sevindirmişti ama acı gerçeği 3-5 dakika sonra öğrendiğinde, tam olarak ne yaşadığını tahmin edebiliyorum.
Daha önce buralara defalarca gitmiş olan Mustafa Bey ve eşi Berrin Hanım rehberliğinde gidiyorduk. Aladağlar Milli parkına girdiğimizde doğanın fiziki yapısı değişmeye başlamıştı. Yüksek ve dik eğimli dağların arasında akan çay vardı ve biz bu çayın yanı başındaki yol üzerinde yolculuk yapıyorduk. Bu bile ayrı keyifti. Daha fazla keyfini çıkarabilmek için sık sık mola vererek yol alıyorduk.
Aramızda çay koliklerin sayısı fazla olunca yörede en iyi çay yapan bir yerde mola vermek istedik. Burası Ozan’ın Yeri olarak geçen, çayın odun ateşinde yapıldığı bir yer. Sahibinin adı ozan değil, gerçekten bağlamasıyla çalıp söyleyen bir ozan. Şairlik ve bestecilik gibi yetenekleri de var. Söylediği türküler ve şairane konuşmaları içtiğimiz nefis çayın yanında güzel gidiyordu. Bir gün sonra dönüşte tekrar yanına uğrayacağımız sözünü verdikten sonra ayrıldık yanından.
Yol koşulları biraz zorlayıcıydı. Ve uzun sürmüştü. Bu yüzden biran önce ulaşalım diyenlerin sayısı giderek artmaya başlamıştı. Nihayet ulaşmıştık. İlk gittiğimiz yer bir köydü. Grup içerisinde hemen kalacak yer ayarlayalım telaşı baş göstermişti. Yeterli sayıda ve kalitede konaklama imkânı olmadığı için biraz acele etmeliydik. Pansiyon arayışındayken gözümüz köyün ve insanlarının tabii yapısına kaydı. Fotoğrafçı için kaçırılmaması gereken bir fırsattı bu. Fotoğraf çekme arzum kalacak yer bulma telaşımdan daha ağır basınca gruptan geride kaldım. Zaman kaybı yaşatıyordum gruba. Bu yüzden Mustafa beyi de kızdırmıştım. Neyse sonra yine gelirim avuntusuyla tekrar kalacak yer arama telaşına girdim. Yüksek debili çayın hemen yanı başında kalmamızı sağlayacak bir pansiyon bulduk. Çaya sıfır bir yer bulmuştuk ki düşüncesi bile ayrı bir keyif veriyordu insana.
Kalacak yer sorununu hallettikten sonra şelalelerin bulunduğu yere gidecektik. Dağın orta yerinden yüksek debili ve çıkış ivmesi yüksek olan 7 tane şelale vardı. Adeta su dağdan fışkırıyordu. Bu yüzden süt gibi beyaz bir su çıkıyordu. Şelalenin kendisini görmeseniz bile çok uzaktan sesini duymanız mümkündü.
En büyük olanı dünyanın 2 . büyük şelalesiydi.
Grupta fotoğrafçı olanların sayısı fazla olunca fotoğraf çekme ağırlıklı bir gezi olması ihtimali yüksekti. Makineleri hazırladık ve şelaleye doğru ilerlerken, şelale önünde birçok yerden dumanlar yükseldiğini gördük. O kadar yoğun bir duman vardı ki; değil fotoğrafını çekmek, net olarak görmek bile mümkün değildi. Ancak şelalenin iyice dibine girdiğinizde görüntü netleşiyordu. Ya da rüzgârın yönü değiştiğinde, duman sizin üzerinize değil de başka yöne gittiğinde fotoğraf çekmek mümkün oluyordu.
Nereden geliyordu bu duman biliyor musunuz? Piknikçi halkımızın mangallarından. Acaba dünyanın başka bir ülkesinde böyle bir şey var mıdır sorusu kafama takıldı. Düşünsenize dünyanın 2. büyük şelalesini görmeye gidiyorsunuz ama şelalenin dibinde çok sayıda insanın mangalını yakarak piknik yaptığını. Her tarafı duman ve et kokusunun sardığını, karın doyurma telaşının da bunlara eşlik ettiğini. Zaten yeterli seyirlik alanı olmayan yerde, birde geç kalmışsanız vay halinize. 5 dakika bile oturacak yer bulamazsınız. Çünkü sizden önce gelenler zaten az olan yeri akşama kadar kendilerine zimmetlemiş olurlar. Farklı anlaşılma korkusu nedeniyle de yanlarına gidemezsiniz.
Çok tatsız bir durum bu.
Doğal Kalın
******************************************************************
Benden önceki yorum yazan arkadaşım bilsin ki ...
Can yücel'in dediği gibi ...
Dostlar ırmak gibidir.
Kiminin suyu az, kiminin çok.
Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca,
Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya
kendisine sevgilerimi gönderiyorum.
Kapuzbaşı gezimizle ilgili bazı söyleyeceklerim var....Yıllar önce de buraya gelmiştim o zaman yollar tozlu ve topraktı ama çöp yığınları içinde bir yer idi...insan kalabalığı şimdiki gibi değil di. Artık her şey değişmiş...kapuzbaşına Yahyalı üzerinden asfalt yol ile kolayca ulaşabiliyorsunuz,kayseri,niğde,nevşehir yahyalı ve çevre kasaba, köylerden ne kadar arabası olan aile varsa hepsi burada yüzlerce otomabil, kamyonet, pikap, traktör, minibüs ve küçük otobüsle gelen ziyaretçi mi desem piknik için gelenler mi desem sadece fotoğraf çekmek için yüzlerce km.katedenler mi desem ........hepsi burada inanılmaz bir durum... beraber geldiğimiz Karamanlı dostlarımız motelde, ben ve eşim o geceyi şelale kenarında düzenlenen çadır yerlerinde çadırımızı kurarak tadını çıkarmaya çalıştık. Bütün o gece kapuzbaşının dumanlı ve keşmekeş hali ile nasıl başa çıkılacağı konusunda hayaller kurarak uyudum.....
ÖNERİLERİM:
Bence giriş kapısından itibaren içeri araç alınmamalı,araç girse bile wc.nin daha ilerisine park yerleri yapılarak orada tutulmalı.kesinlikle insanlar karşıya geçirilmemeli,yol kenarına seyir terasları yapılarak insanlar burada tutulmalı,kesinlikle piknik yasaklanmalı,mangal yasaklanmalı,duman yasaklanmaı,insanlar karnını doyurmaya değil doğal güzellikleri seyre gelmeli.şelale özellikle geceleri ışıklandırılmalı.Aşağı köy içinden geçen ve güney şelelelerine giden yol düzenlenmeli, köy içinden geçerken çocuklar dilenciler gibi para istiyorlar,bu konu aileler bazında önlenmeli.Doğamızı seviyorum tabiatı seviyorum kapuzbaşını seviyorum.
Sağlıcakla kalın.
Yazan: Mustafa Tor
********************************************************************
Dünya'nın en güzel ikinci harikasına nasıl ulaşırsınız?
Giderken sağ kolunuzun altı uçurum, dönerken sol kolunuzun altı uçurumdur. Bir an direksiyonu yanlış yöne çevirmeniz,Ufacık dalgınlıkla gaz yerine frene basması ayağınızın. Hayatınızın bu durumda gözlerinizin önünden bir şerit gibi geçmesi. Günahlarla, sevaplarınız arasındaki o köprüyü heyecan ve stresle ilişkilendirerek düşünmeniz. Ömrümden 2,5 saatte 40 yıl gitti biz kapuzbaşı şelalesine ulaştığımızda. Ne berbat bir yol. Daracık. KAbus gibi. O yolda araba mı beni sürdü ben mi arabayı sürdüm bilemiyorum. E tabi bide şoförün gerginliği.3+1=kendi canı Emanet taşıma havasına girmesi. Aman Yarabbi. Bildiğim bütün duaları ettim. Allah'a yalvardım. Şimdi değil Allah'ım daha sonra dedim. Of of...
Kapuzbaşı şelalesine ulaştığımızda sadece şunu hissettim. Oooooo, süper enişte. Hava kararıyor hadi geri dönelim dedim. Eniştem tarihi cevabını verdi. Benzin Bitti. Olamazzzzzzz.Sonra Kapuzbaşı şelalesinin son köyünden (güneş batmak üzere tam) şişe şişe benzinleri aldık.
Oradakilere sadece şunu söyledim. Siz buraya yerleşince hiç şehre gitmediniz mi? Oradaki kadınlar koccaman bir kahkaha attılar. " Kızım olur mu öle şey, biz hergün şehre gidip geliyoruz. Bu yolun düzeltilmiş hali, eskiden daha kötüydü. Bu ne ki."Şelalenin güzelliğine umutsuz ve stresli baktım. Gece olmak üzere, benzini doldurmak lazım. Daha aynı yoldan 2,5 saat dönüş var. Offfffff.Gece orada konaklayalım mı diye tartışıyoruz. Konaklayamayız, yarın iş başı yapacağız. Benzin dolduruldu arabaya. Gidiyoruz. Sıkı sıkı yapıştım arabaya. Sanki ben sıkı tutunca aşağı inmiycez. Nafile. Ablam önde nutku tutulmuş. Annem şoföre gaz veriyo. Süpersin, Aman ne iyi sürüyon, canım damadım...
EVet bir pazar bitti. Bir kapuzbaşı şelalesi sona erdi. Bir daha mı asla. Evet, bende şimdi yekililere sesleniyorum. O kadar korktuk ki, arabayı bir dağın yamacına çekip yardım çığlığı atacaktık. Lütfen Dünya'nın ikinci harikasına ulaşıp, o harikayı gözlemlemek bu kadar zor olmasın.
Yollar yapılsın, Ulaşım kolaylaştırılsın.
Yazan: Yağmur