
İstikametimiz Sertavul’a doğruydu. Yağmur durmuyor, yeryüzünü temizlemeye son hızla devam ediyordu.
Üzerimde yaz mevsimine uygun kıyafetler vardı, bu yüzden yağmurdan dolayı üşüdüm. Sertavul’a vardığımızda kocaman bir ooh çektik. Kazasız belasız varmıştık.Sertavul’dan sonrasına dolmuşla devam edecektim.
Başlangıçta klasik dolmuş yolculuğu idi. Yolculardan ikisi sürekli çekirdek çıtlatıyor, biri yer vermek için yanına oturuyor, çocuklar anne kucağında olduğu için anneye tafra yapıyor…
Yolculuğum sıkıcılığın zirvesindeydi artık. Bunu hissettiğim an, dolmuşun buğulu penceresinden işaret parmağımla kendime pencere açtım. Bir de ne göreyim gökkuşağı bana gülümsüyordu. O kadar mutlu oldum ki içim içime sığmadı. Çünkü gökkuşağını seviyordum ve onu ansızın karşımda görmek çok güzel oldu. Ve içimden yuppii dedim. Gökkuşağı kara bulutların altında, rengârenk duruyordu.
Sanki bana mesaj veriyordu. “Sende hayatın renklerini bu kadar aynı oranda bir arada kullanırsan sende benim kadar güzel görünür ve fark edildiğin her yere mutluluk götürürsün” diyordu. Yolculuğum kötü başlamıştı ama sonu süperdi. Uzun zamandır beni bu kadar çok mutlu eden bir şey olmamıştı.
Hayatımızda maalesef elimizde olmadan o kadar çok sıkıcı, üzücü şeyler yaşıyoruz ki, bunlardan kurtulabilmek için, arada hayatın farklı pencerelerinden bakabilmeliyiz.
Yazan: Karamel
1 yorum:
dört mevsim
kış geldi
dertler sardı
bacayı
ilkbahar geldi
yağmurları gözyaşıım
oldu
yaz geldi
dere olan dertler
deniz oldu
sonbahar geldi
sonbahar rüzgarları
ağaçların yapraklarını
tek tek dökerken
dertlerimde eteğimden
tek tek döküldü
Yorum Gönder