Dün akşam işyerinin bana verdiği olumsuz elektriği üzerimden atmak için şehrin hemen kenarındaki küçük tepeciklere arabayla çıkmak istedim. Her zaman gitmeyi tercih ettiğim yere çevirdim yönümü. 10-15 kilometre kadar ilerledikten sonra bir yerde durup biraz hava almak istedim. Sonra buraya daha önce defalarca geldiğimi ve hatta aynı noktada da durarak etrafa baktığım aklıma geldi. Neden bunu sık sık tekrarlıyordum ki? Buraların ve durduğum yerin benim için ne anlamı olabilirdi ki?
Oraya her geldiğimde arabadan dışarı çıkar çıkmaz bir rahatlama hissi kaplıyordu içimi. Çok mu güzel bir yerdi, hayır değildi. Şehirden kendimi dışarı atmış olmamdan dolayı olabilir miydi. Evet olabilirdi. Peki neden özellikle oraya gidiyordum.
Sonra beni oraya çeken bir şeyler aradım. Göze çarpan bir şey yoktu. Ama ben burada kendimi iyi hissediyordum. Sonra her şeyin fazlaca sade olduğunu fark ettim. Gökyüzü sade bir mavi, ağaçlar sade kahverengi renkte, toprak sade bir renkte. Yani ben sade olduğu için mi orayı tercih ediyordum.
Doğadaki sadelik benim yaşamımda yoktu. Evde 4 tane işyerinde 1 tane televizyon, evde 1 tane işyerinde 3 tane bilgisayar, evde 2 tane işyerinde 1 tane buzdolabı…… gardorabımda 10-15 takım elbise 10-15 çift ayakkabı… her türlü renkten her türlü tipten çok sayıda şey vardı hayatımda. Bunların hepsini günde sadece bir kez gördüğümü düşünseniz bile ciddi rahatsızlık verici bir şey. Tam bir görüntü kirliliği var.
Doğada duyabileceğiniz sesler kuş sesi, rüzgar sesi, kuzu sesi.. gibi sesler iken benim yaşamımda o kadar kötü, yüksek volümlü, abartılı, bir sürü enstramanın kullanıldığı sesler var ki. Bu seslere birde dedikodu, yersiz ve anlamsız eleştirilerin yapıldığı konuşma sesleri de eklenince…
Doğanın kendisi çok sade iken çok güzel bir ahenk hali var. Oysa benim yaşamım çok karmaşık ve yorucu.
Eminim, sizin yaşamınız da benimkinin aynısıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder