

Kadın ve erkeklerin bir araya geldiklerinde, gündemde her zaman yerini koruyan temel tartışma konusudur dedikodu. "Dedikoduyu kadınlar mı yoksa erkekler mi daha çok yapar ?’’ Oysaki dedikodunun kendisi gibi bunu tartışma konusu yapmak da çok anlamsız bir şey. Dedikodu mahalle arasından çıkıp toplumun üst makamlarına kadar taşınmış durumda. Dinimizce de yasak sayılan bir unsurun içimize bu kadar girmesine bir anlam veremiyorum.
En alt seviyedeki bilinçlilik halindeki insanların yaptığı bir şey olmasına rağmen, toplumumuzun en sağlam bağlarını dahi çözebilecek etkinliğe ve güce sahiptir dedikodu. Dedikoduların çok bulunduğu toplumlarda; güven ve moral erezyonu oluşur, insanlar arasında gruplaşmalar meydana gelir. Sıkıntı, stres ve buna bağlı ikincil sorunlar ortaya çıkar. Tüm bireylerde çalışma temposu ve iş veriminde düşmeler oluşur, olumsuz ortamdan etkilenen iyi çalışan personel işten ayrılmak zorunda kalır. Bu durumda bireyin aile düzenini etkileyerek, belki bir daha düzelemeyecek yaralar açar…
Dedikodu yapmanın faydalı olduğuyla ilgili safsata sayılabilecek, hedef saptırmaya yönelik telkinler verilir. Oysa ki; bu olgunun bir bilinç seviyesi göstergesi olduğunu, bilinç seviyesi yükseldikçe insanların zihinlerinde konuşacakları şeylerin, insanlar olmaktan çıkıp fikirler olmaya başlayacağını göstermek gerekiyor.
Kendinize başkalarını değil, kendinizi anlatmaya çalışın. Siz kendinizi bulmaya başladığınızda başkalarının ne yaptığı sizi çok ilgilendirmiyor olacaktır. Eminim bu daha fazla ömür uzatacaktır.
1 yorum:
İYİLİK VE KÖTÜLÜK
Vabısa bin Mabed (ra) anlatıyor:
“Bir gün Resul-i Ekrem’in (sav) huzuruna vardım. İyilik ve kötülük hakkında sorular sormak istiyordum. Bir baktım ki, yanında büyük bir kalabalık var.
İnsanları yararak ilerlemeye çalıştım.
Bana bazıları ‘Vabısa, Resulullah’tan uzak dur, buradan uzaklaş!’ dedi.
Ben ise Ben vabısayım, bırakında ona yaklaşayım. O benim en sevdiğin insan, ona yaklaşmalıyım diyordum. Resul-i Ekrem bana, “Yaklaş vabısa!’ buyurdu.
İyice yaklaştım, hatta dizim onun dizine değdi.
Allah’ın elçisi bana, ‘Bana neyi sormaya geldiğini sana ben mi söyleyeyim, yoksa sen mi söylersin?’ diye sordu.
Bende, ‘Ey Allahın Resulu! Sen söyle!’ dedim
‘ İyilik ve kötülüğün ne olduğunu mu sormaya geldin?’ buyurdu.
‘ Evet’ dedim.
Üç parmağını birleştirerek göğsüme vurdu ve şöyle buyurdu:
‘Vabısa! Kalbine danış! İyilik, kalbin uygun gördüğü ve yapılmasını onayladığı şeydir. Kötülük ise, kalbi tırmalamayan, başkaları sana yap diye fetva verse bile, içine sinmeyen şeydir!’ ”
Yorum Gönder