
Dün arkadaşlarla beraber kendimi çok iyi hissettiğim, doğa ile baş başa kalabildiğim, şehrin hengamesinden uzaklaşabildiğim dağlara gitme şansını yakaladım. Daha önce aynı mekana gitmiştim . Bu nedenle aynı yere gitmiş olmanın verdiği isteksizlik söz konusuydu. Verdiğim sözü tutmak amacıyla düştüm yollara.
Yola henüz çıkmıştık ki, yavaş yavaş havaya girmeye başladığımı fark ettim. Hava biraz serin olmasına rağmen güneşin sıcak ve aydınlık yüzü sımsıcak yapıyordu içimizi. Doğaya çıkmış olmak özellikle de ileride sıra sıra görülen karlı dağlara bakmak heyecan veriyordu bana. Benim heyecanım pamuk gibi görünen kardan ve oraya gitmek için çokta uygun olmayan bir araba içerisinde olduğumuzu düşünmekten kaynaklanıyordu. Korkuyordum yani.
Arabada doğa sever 2 avcı, 2 de avcılığa şiddetle karşı olan fotoğrafçı vardık. Avcı arkadaşların ne kadar tavşan yada başka bir hayvanı vuracakları muhabbeti, açıkçası içimde kötü duygular oluşturmaya başlamıştı. Fotoğrafçılar olarak, avcıları biraz etkiler miyiz, sadistçe bulduğumuz bu eylemlerinden vazgeçirebilir miyiz düşüncesiyle, hayvanların vurulmasına üzüldüğümüzü içeren konuşmalar yaptık. Sonuç ısrarla negatifti. Daha önce de benzer konuşmalar yapmış olmamıza rağmen, faydası olmadığını ve onları kararlarından vazgeçiremeyeceğimizi bildiğim için, bu konuşmamızı çok ta fazla uzatmamaya çalıştım.
Dağların eteklerine yaklaştıkça kar ile buluşmaya başlamıştık. Yol aldıkça da kar miktarı artıyordu. Kimi yerlerde patinaj yapıyor, kimi yerlerde de hafif kaymalar yaşıyorduk. Özellikle gitmeyi çok istediğimiz yere çok az kalmıştı ama yoldaki kar miktarı bizim arabamızın aşabileceği seviyeden çok daha fazla olmaya başlamıştı. Arabadan inip, arabanın motor ve tekerleklerine faydası olsun diye itme çabalarına başladık. Buna rağmen biriken küçük kar taneleri, aşamayacağımız engelini koymuştu önümüze. 3-4 defa gelgit yaptık olmadı. Bunun üzerine B planına geçtik. Arabayı orada bırakıp, bir ardıç ağacının altında sabah kahvaltısı yapacak, sonra gitmek istediğimiz yere yürüyerek gidecektik. Manzarası güzel olan bir ağaç altını tercih ettik. Vadiye bakan tepelik bir yerdeki bir ardıç ağacı altında, karlar üzerindeydik, Kayseri'den bir arkadaşımın gönderdiği sucuklarla yaptık kahvaltımızı. Manzara öyle güzeldi ki, insana bundan daha ötesi olamaz dedirten cinsteydi.
Kahvaltı bitince fotoğrafçılar fotoğraf karelerinin, avcılar da av hayvanlarının peşinde koşacaklardı. Yapmayın etmeyin dedik ama nafile. Vuracaklardı küçük, minicik tavşanları, ihtiyaçları olmamasına rağmen. İstemiyordum onları vurmalarını. Dinlemediler, yoldan ayrılıp karlar üzerinde iz yapmış olan tavşanları takip etmeye başladılar. Bende hem içimden defalarca, hem de onların duyabileceği şekilde dua ettim. "İnşaallah Vuramazsınız"... diye.
Karlar altında kalmıştı her şey. Doğa en güzel slayt gösterisini yapıyordu bize. Bu bana daha önce yaptığım bir slayt gösterisini hatırlattı. Bu gösterimde Kitaro'nun Silk Road adlı nefis eserini fon müziği olarak kullanmıştım. Cep telefonumda kayıtlı bu müziği açtım, bu sefer doğanın yaptığı slayt gösterisinde fon olarak kullandım. Eski ama güzel bir anımla beraber, nefis manzara da yeni fotoğraflar çekerek ilerliyorduk arkadaşımla.
Avcı arkadaşlarla buluşacağımız yere yaklaştık. O zamana kadar tüfek sesi hiç duymamıştık, bu da avcı arkadaşların tavşan göremedikleri anlamına geliyordu. İçten içe seviniyordum. Onlarla buluşunca gerçekten de hiç tavşan görmediklerini söylediklerinde, duamın tuttuğunu düşündük beraberce.
Kızıyorlardı bana, bundan sonraki av gezilerine beni bir daha getirmeyeceklerini söylüyorlardı. Hatta ava geldiklerini dahi söylemeyeceklerdi bir daha. Duyarsam kötü dualarımı ederim diye düşünüyorlardı.
Bende onlara 1 yıl yetecek kadar dua ettim.
Ve bu gezinin en karlı çıkanı, yine gerçek doğa sever fotoğrafçı olan bizlerdik.
1 yorum:
doğanın dengesini bozmayın . tavşanları öldürmeyin.yıldıray.
Yorum Gönder