HOŞGELDİNİZ


Fotoğrafları büyütmek için üzerine tıklayınız


HAYAT YAŞANTI ARAMAK DEĞİL, KENDİNİ ARAMAKTIR. (C.PAVESE)


4 Mayıs 2009 Pazartesi

MERDİVEN


















Sabahın erken saatlerinde, daha önce hiç gitmediğim bir yere gitme telaşı kaplamıştı içimi. Hazırlıklarımı önceden yapmak gibi bir alışkanlığım olmadığı için, telaş içinde yanıma aldığım malzemelerin bazısı gereksiz, bazısı da eksik olmuştu.

Buluşma yerimiz saat kulesinin yanıydı. Vedat abi dışında gideceğimiz kişilerle daha önce tanışmamıştım. Kendimi tanıttıktan sonra minübüsle çıktık yola. Yolda Vedat abiyi ve Celalettin beyi aldıktan sonra Mut’a doğru yöneldik. Arkadaşların daha önce tanışık oldukları, samimi konuşma ve şakalaşmalarından belli oluyordu.

Şimşek tesislerinde yaptığımız hızlı kahvaltının sonrasında Mut’tan Fatoşu aldık. Fatoş dağda yürüyüşe uygun olmayan ayakkabıyla gelince, ona ayakkabı almak için kısa süreli alışveriş molası verdik.

Gideceğimiz yer Sason kanyonuydu. Zorluk derecesinin yüksek olduğu daha önce söylenmişti. Bu yüzden bizi nelerin beklediği kocaman bir soru işareti olarak kafamda duruyordu. Kanyon gezisinin ta başlangıcında soru işareti daha da büyümeye başladı. Debisi yüksek su vardı ve bazı yerlerde geçişe izin vermiyordu. Çevremizdeki imkanları değerlendirmeye çalışıyorduk. Herkesin kafası Mimar Sinan gibi çalışmaya başlamıştı. Suyun sürüklediği merdivenleri ya da ağaçları köprü yapmak için kullanıyorduk. Bunları bulamadığımızda, en uygun geçiş yerini bulabilmek için derenin kenarında, bir yukarı bir aşağı gidip geliyorduk. Yardımcı olma duygusu inanılmazdı. Geçişte zorlanacak olanlara diğerleri ya yardım ediyor ya da yol gösteriyordu.

Su kenarından uzaklaştık, yukarı kesimlerdeki patika yollar boyunca ilerlemeye başladık. Nefis havada suyun ve kuşlarım melodisi eşliğinde, doğanın çok bozulmamış manzarası içerisinde yürüyüşümüze devam ediyorduk. Fizik kurallarına aykırı diyebileceğim kaya görünümleri vardı. Doğa şartları kayalar üzerinde en başarılı heykeltıraş çalışmasını yapmış, açık hava müzesinde sergisini açmıştı.

Daha önce buraya gelmiş olan Beyhan ve Burak’ın rehberliğinde ilerliyorduk. Onların geldiği zamana göre su daha fazla olduğu için, önceki rotalarını uygulamakta zorlanıyorlardı. Bunun üzerine yeni rotalar ve tahmini sayılabilecek yolları takip etmeye başladık. Yol aldıkça yürüme koşulları zorlaşmaya başladı. Patika yollar belirsizleştikçe, çalılık türü bitkilerin yoğunluğu artıyordu. Patika izler bir süre sonra kayboluyor, yenisini bulmak için sağımıza solumuza bakınarak gidiyorduk. Birisi yeni bir yol bulunca seslenerek diğerlerini oraya çağırıyordu. Sonra o yolda kayboluyor başka bir yol buluyorduk. İlerlemek çok acı vermeye başlamıştı. Çalılıkların arasından geçerken kollarımızda çok sayıda çizikler oluyordu. Uzun kollu giyinmemiş olanlar için bu yürüyüş acı soslu ama lezzetli bir yemek gibiydi.
Yorulmaya da başlamıştık artık.

Bulduğumuz patikalar bizi inişi olmayan bir uçurumun kenarına getirmişti. İlerleyemezdik, geri dönmeliydik. Dikenli çalıların olduğu yere geri dönmek fikri, sıkıntı yaptı bende. Acılı yemeği yine yiyecektik. Çok zaman kaybetmiştik, önceki rotamızı zamanında tamamlamamız mümkün görünmüyordu. Burak rotada değişiklik yaptı. Yolu biraz kısaltacaktık. Kanyonu çevreleyen dik kayalardan çıkışı sağlayan bir merdiven varmış ve onu bulacaktık. Merdivenin olduğunu düşündüğü yer gerideydi ve çok uzak görünmüyordu. Acıya ve yorgunluğa biraz daha katlanabilirdim.

Enerji ve moral depoladıktan sonra, merdiveni bulmak için geri dönmeye başladık. Düzgün ve kolay bir patika yol bulma çabasının da eşlik ettiği yürüyüş yapıyorduk. Söylenen yere çok yaklaştık, ancak merdiven görünmüyordu. O bölgenin her tarafı arandı. Merdivenin olmadığı anlaşılınca, herkeste olumsuz bir atmosfer oluşmaya başladı. Çare yoktu, ilerleyecektik ve öyle de yaptık. Sonra ikinci bölgeye bakıldı ama yine merdiven yoktu. Umutlarımın üzerine biraz daha toprak atıldı. Bu gidişle başlangıç noktamıza dönecek ve oradan çıkacaktık. Bunu kabullenmeye çalıştım. Geriye doğru ilerlememizi sürdürdük. Bu arada acı soslu yemeği de halen yiyorduk.

Öndeki arkadaşların “merdiven burada” şeklindeki sesleri, duyduğum en güzel haber olmuştu. Evet yukarıda kocaman bir merdiven vardı. Bu merdiveni hangi “akıllı insanların” buraya koyduğunu düşünüyor, onlara karşı duyduğum minnet duygularıyla ona doğru ilerliyordum. Dibine geldiğimizde, karşımızda çok uzun ve pek de sağlam görünmeyen bir merdiven vardı. Sağlam olup olmadığını pek düşünmeden, hızlı bir şekilde çıkmaya başladık yukarıya. Çok kısa zaman sonra hepimiz yukarıdaydık artık.

Eksilen gülümsemeler tekrar gelmişti, yüzlerimize.

Doğal Kalın

1 yorum:

Adsız dedi ki...

bende mutta yaşıyorum ama sizin gördüğünüz yerleri hiç görmedim.görmeyi isterdim size teşekkür ederim sayenizde gitmesemde görüyorum.