HOŞGELDİNİZ


Fotoğrafları büyütmek için üzerine tıklayınız


HAYAT YAŞANTI ARAMAK DEĞİL, KENDİNİ ARAMAKTIR. (C.PAVESE)


28 Eylül 2009 Pazartesi

BALIK AVCISI DEĞİL TENEKE AVCISI


Geçen hafta içinde Foto İz adlı fotoğraf sitesinin organize ettiği Düzce kampına katıldım. Yol uzaktı. Uzun ve keyifli bir yolculuktan sonra kamp yerine giden ikinci kişiydim. Birincisi Mersin’den gelen Osman beydi.Tanıştıktan sonra, yaşamıyla ilgili olarak yaptığımız sohbet devam ederken, yeni gelenlerin olmasıyla giderek kalabalıklaşmaya başladık. Ben bu fotoğraf sitesine üye değildim ve hiç kimseyi tanımıyordum. Yabancılık duygusunu kısa süreli de olsa hissettim. Zaman ilerleyince giderek kaynaşmaya başladık. Ortam eğlenceli hale gelmeye başladı. Genelde böylesi büyük topluluklarda gruplaşmalar kaçınılmaz olur. Arif, Rüknettin, Mete, Uğur, Atakan beylerle küçük bir grup oluşturduk.

Bizim gruptakilerle sabahın erken saatinde, gün aydınlanmadan yola çıkıp, gölün üzerinde güneşin doğuşunun fotoğraflarını çekmeyi planladık. Sabah 6 da planı uygulamaya başladık. İlk olarak yoğun sis içerisindeki ormanlık ve köy manzarasının fotoğrafını çekmek için Top Tepe olarak adlandırılan bir tepeye çıktık. Güneş henüz doğmamıştı. Geniş bir alana yayılmış yoğun sis tabakasının yaptığı görsellik büyüleyiciydi. Uzaktaki ağaçlar, köyler ve yollar belli belirsiz görünüyordu. Yağlı boya tablosunun canlı hali, önümüzde duruyormuş gibiydi.

Çekilen çok sayıda fotoğraftan sonra aşağıdaki göle doğru yolumuza devam ettik. Göl kenarındaki kuş gözlem kulesi ve iskele, sis altında gizemli bir hal almıştı. Yıllar öncesinden ya da başka gezegenden gelmiş gibiydiler. Buranın büyüleyici atmosferi ilk anda şaşkınlık benzeri bir hal oluşturdu üzerimizde. Nereden nasıl başlasak, nasıl fotograflasak diye düşündük. Değişik fikirler çıktı. Arif beyin yanında balık oltası vardı. Bu gölde, sisli havada balık tutan birisinin fotoğrafını çekmek düşüncesi en çok tutulan fikir oldu.

Balık oltası, sandalye ve avcı şapkası. Kompozisyon için her şey vardı. Uzaktan birkaç kare aldık. Birde ne görelim güzelim nilüferlerin arasında en az onların sayısı kadar teneke ve plastik kutu. İnsanların doğayı kirletmesini hangi mantıkla yaptıklarına aklımız bir türlü ermedi. İçtiğin içkinin ambalajını neden kaldırıpda göle atarsın ki. Biz bunu anlayamadık. Kızalım mı, başka bir şey mi söyleyelim, tepkimizi nasıl verelim bilemedik.

Arkadaştan sonra balıkçı modeli ben oldum. Oturdum sandalyeye ve elime oltayı aldım. Balık tutan birisi gibi davranacaktım, arkadaşlarda fotoğrafımı çekecekti. Bu ortamda fotoğraf çekmek gerçekten çok zor bir iş. Oltanın ucunu kadraja almaya kalksanız her yer kutu. Fotoğrafta görüntü kirliliği yapacak. Temiz bir açı bulmak da mümkün değil. Neyseki arkadaşın fikri yardımımıza yetişti. “Merak etmeyin Photoshopla bu kutuları sileriz.”

Bu fotoğraftaki yüzlerce kutuyu bende bilgisayar programıyla temizledim. Artık göl tertemiz oldu.

Doğal Kalın.

2 yorum:

Karamel dedi ki...

Bir gölü bu denli acımasızca, insanlığa yakışmayacak şekilde kirletenlere;
Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi.

Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba 'insan' denince hatırlanıyor muyuz?

Adsız dedi ki...

allahın bize bağışladığı bin bir güzellkteki doğayı biz insanlar hayvanları öldürerek soyunu tüketerek doğada yok olmayan atık maddeleri üreterek ağaçları keserek ormanlarımzı yangınlar çıkarıp yada tarla yaparakdoğanın düzeni ve dengesini bozdukdengelerbozuluncadoğayı tekrar eski haline getirmek mümkün olmuyor doğanın değerini bilmediğimizden doğayı yok olmaya mahkum ediyoruz